26 Mart 2012

yok bu efkar değil onu tanırım

yok bu efkar değil onu tanırım
keskin bir bıçak yüzünde yürümek gibidir
sana telefon etmek sanki zulüm
ya sesini duyamazsam korkusu
ilk hecemde tanırsın beni bu nasıl
yok bu efkar değil onu tanırım

apansız durur kapımda hüzün
hangi anımız ortak ki seninle
biri göz kırpsa seni düşünürüm
hava ayaza keser ben camın önündeyim
ne sen gelirsin ne ben beklerim
yok bu efkar değil onu tanırım

uzakta bir yabancıylasın hem de resmen
ve bir resmin bile yok bakayım mum aydınlığında
zaten böyle sarhoş kafaya hangi kafiye uyar
bir zamandır hep uzaklara gider
ardıma bakarım yolum önüme bakarım sen
tablada izmaritler birikir içimde büyük boşluğun

çalar kapımı ağustos böcekleri
aylardan böylesi ekim bu ne iş
sesin düşer kulağıma bir gece vakti
ağlasam ağlayamam içsem içerim
kopup gelir desem gökyüzünden bir efkar
yok bu efkar değil onu tanırım


9 Ekim 1998

bu şehrin adını sen koy

bu şehrin adını sen koy
   ben sadece senin olayım
   çekip gitme sabahlarımdan
         yorgun, bezgin, bıkkın uyanmayayım
bu şehrin adını sen koy
   mevsimi, günü, saati sen söyle
   istersen olmamış yerlerde buluşalım
         vaktinden çok önce orada olayım
bu şehrin adını sen koy
   çizilmemiş sokaklarında ben dolaşayım

Zaman mechul. Şiir defterindenki sıraya göre 2001 yazın ve Dalyan olmalı. Erbu'ya diye bir de atıf yazmışım.

sonrası

çığlığı yoktu bu vedanın
   her ne kadar bir elveda olsa da
doğanın normal bir seyri gibi
geçip gittik pencerelerimizden
   biraz saçlarımız beyazladı
   ve biraz fazla içtik bu aralar
   hepsi o

sanki gökyüzü bulutlandı
   ve yağmur yağdı
   ve kurudu yerler zamanla gibi
sanki gökgürültüsü biraz gecikti
   araya fazladan bir şimşek girdi gibi

doğanın normal bir seyri gibi
geçip gittik birbirimizin bahçelerinden
   çürümüş yapraklar bıraktık ardımızda
   bir daha yeşermeyecek hiç bir baharla


02.Eylül.2000 - Dalyan

ten

yansıdı
   suda suretim
   ayda gördüm yüzünü
bir tülün arkasında
   seyre çıktım falını
   mum oynadı bendirde
           defin zili kıpradı
   püf dedim
           söndü üç fitil
   gergefte ipek titredi
            bir yaprağı düştü gülün
   halkalandı damla damla
             yaprak yaprak kokan su
   bulutları deldi rüzgar
   yansıdı suda suretin
              tende canım oynadı
   hû

30.06.2000

23 Mart 2012

makam-ı sâbâ

karcığarın en can acıtıcı yerinde bir an soluklandı kanuni. soluğunu alabildiğince tutup sessizliği alabildiğince uzattıktan sonra tekrar makama indi. eş zamanlı düştü ilk yağmur damlası taksimin bir parçası gibi. kadehteki rakının miktarına bakmadan kafaya dikti adam, üzerine su içmedi. boş kadeh masaya değmeden dibinde bitti adamın meyhaneci. şişeyi bir soru işareti gibi uzatıp kadehe doğru adamın bilmem kaçıncı dendenini bekledi. karcığar dügâhta karar kıldı ve yağmur zamanını beklemeden peşreve geçti. damla damla düştü kadehe yağmur, beyaz beyaz dibe çöktü. tam darbukacıya parçaya girmesini işaret ettiği anda kanuni, bir damlanın süzülüp adamın gözlerinden yağmura karıştığını kimse görmedi

yıllar sonra o damlaya "senin adın sâbâ olsun" dedi bir mevlevi

gök ve yüzüm üzre söylenmiştir

Bir bakışıyla bütün dertlerimi benden alan o gökyüzü, şimdi baktığımda yerinde yoktu.
Bütün o gök çimle kaplanmıştı ve karıncalar koşturuyordu her yerinde.
"Sırtüstü çevirelim de nefes alsın" dedi biri
Dönmedim sırtüstü, gökyüzünün yüzüne bakmaya yüzüm yoktu.

17 Mart 2012

adının içinde bir kadın
yıldızlı karanlığında gecenin
taş duvarlara sürtüyor dudaklarını
söylecek sözlerini
karanlığa fırlatıyor
oysa ben
duyuyorum bütün ağladıklarını

mey havası

şimdi müzik susacak
ve gecenin karanlığı içinde
tüm ellerim buz gibi olacak
bir kadehin bir kadehe vurmasında çınlayacak adım
son notanın tınısı eskilerden bir suret çizecek duvara
sonra karanlık olacak
ve yalnız bir yıldız gibi bir aydınlık kalacak havada
sonra tabağın esaretinden kendini kurtaran bir çatal
yere düşüp çın çın bütün tüylerimi titretecek
kaldırım taşlarının arasında sokak lambalarının ışığını yansıtacak birikmiş sular
bir sigara izmariti ateşini teslim edecek dumana
sakin bir rüzgan bütün hırsını açık unutulmuş bir pencereden çıkartacak
pencere paramparça karşı koyacak ona
başımdan aşağı cam kırıkları
ansızın bütün gözlerimi üzecek

sonra
müzik bittikten çok sonra hatırlayacağım beni ağlatan o şarkının sözlerini
ve "kapatıyoruz" diyen meyhaneci
uzanıp kapatacak gözlerimi

17.03.2012 - Ankara

bir gülüşlük

bir gülüşlük canın vardı
hepsini aldım
ve geleceğe borçlu kaldın
hangi şarkıları seversin bilmeden
hüzünlü ve aşık bir makamda falında baktım
mevsimlerden neredeyse bahar gibiydi
yağmur sadece beni ıslatıyor sandım
senin adında vardı benim adım
bir adımda seni yenerim sandım

bir gülüşlük canın vardı
seni ağlattım
canın yandı
ömrüne borçlu kaldım

17.03.2012 - Ankara