09 Aralık 2012

...

...
sonra
ne bileyim su falan döktüler herhalde yüzüme
ya da yüzüm yerine toprağa üzerimi örten
ben pek umursamadığıma göre kim bilir
belki de hakikaten...

sonra huzur içinde uzandım
hiç olmadığım kadar
takmam kafama yahu falan derken belki de

takarmışım mı bilemedim

sonra
sabah oldu falan
ben hiç fark etmedim
kalkmama gerek mi yoktu
yoksa kalkamaz mıydım bile istesem bilemedim

sonra
bir sıcaklık bir sıcaklık
ben hayatımda bile bu kadar terlemedim

25.Kasım.2012

...

...
ve sonra gecenin içine doğru bakıp adımı söylediğimde
ve adımın aksi sedasında adını duyduğumda
anladım ki
ilelebet adımla anılacak adın

ve sonra sanki hiç olmamışsın gibi yapıp
yatıp ölmemeyi denedim


29.Kasım.2012

...

....
ve bir gece bazen
ve bir gülüş
ve nasil geçtiği bilinmez olur bazen bir an
ve bir kaç kelime
ve bir kaç dokunuş
ve bir gülüş
ve bir ölüş
ve bir şarkı
ve bir bakış

ve ne skimse adı konulmamış bir şey işte
ve bir andır
bir gece bazen
bir ömre bedel


2.Aralık.2012

...

....
ve sonra
bu damağımda kalan senin tadın değilmiş gibi
uzaktan bir selam ederiz birbirimize gördüğümüzde
de
ne içimiz inanır buna
ne gözlerimiz
ne selam

gayrısı

daha ne yapalım dersen
sen ben de yaşanmamış gibi ol
ben sende yalan


2.Aralık.2012

...


ve sorna
hiç dinmeyecek bir yağmur gibi
kendi içime yağar
su bastırırdım bütün acılarıma
ve tek zerresini bile bırakmadan tutunduğum toprağın
öyle bir yüklenirdim ki köklerime
tıpası uzaklara fırlamış keyf içinde bir şampanya bile
utanır tıpasından ayrıldığına
ve sonra
bir el kapatır gözlerimi
elsahibinin gözleri yaşlı
bilirim görmeden, duymadan, yaşamadan kimdir
bilirim kimdir;
kimliği meçhul bile olsa
emindim ki delidir

ve sonra
hiç dinmeyecek bir yağmur gibi
kendi içime yağar
boğardım seni or'da

ikibinonikinin aralığıdır bugün
yine senin ebcedin düşer karanlığıma
yılın çokuncu günü aralığın ikinci
tükendi ki fitilim
hasretim aydınlığa


2.Aralık.2012

04 Kasım 2012

kahr

-s 'çün

ben senin içinden geçtim bin gece
hiç görmedin
omzumu omzuna
kolumu boynuna
gözümü başka yerlere bakmışlığına dayadım
kokunu alıp sokaklarda gezdirdim
verdiğin nefesi alıp tuttum içimde
gayrısına cesaret edemedim
yanında oldum
yolunda durdum
yüzüne baktım
yüreğine değemedim
ben senin adın oldum kaç gece
sesimi tuttum
yüzümü eğdim
ben senin içinden geçtim
bin gece
sen bilmedin

14 Haziran 2012

Ebced

dudağının kenarını
dudağımın kenarında gördü kuğu
hiç ses etmedi
sonra çok yüksekten düştü sular
bir gürültü bir gürültü
kuğuların sessizliğini
herkesten sakladı sular
haziranın orta yeri
kugulunun içinde
bulutlara saklandı ay
bizi kimse görmedi


14.haziran.2012 - kuğulu park

16 Mayıs 2012

büyük b

içinden geceler geçer kadın
sen gelir göz bebeklerime oturursun
sonra uzanırsınn tenime
elim belinde olur uyursun
adını anarım şarkılar susar
meyanı karıştırır kanun şaşkın şaşkın klarnete bakar
adını anarım gece çok uzar
bir şarkı olursun sözlerin kalbime batar
içinden geceler geçer kadın
hüznün mızrap olup sesimi çalar
adını anarım rüyaya dalıp
sen ne çok güzlesindir uykularım kaçar

ankara'nın bir köşesi
gece mayıs gecesi
bir kaç güne doğar yeğen düşünmez misin beni
benim ellerim mahmur ve gözlerim yoklukta
seni çok sevdim kadın öldürmez misin beni

04 Mayıs 2012

velîlerle deliler

-h için
sen gidince bu gece adımı ikiye böldüler
sokak aralarında vurup kırdılar camlarıma
sesimi kuşlara yükleyip uzaklara yolladılar
vermediler sâlâmı alıp götürüp yıkamadan gömdüler
sen gidince bu gece bulutun boğazında kaldı yağmur
çakamadı bile şimşek kendi içine dert oldu
baktılar ölmüyorum sürükleyip bedenimi
denizden en uzak tepede yapayalnız bıraktılar
ömürlerince aradılar martılar, bulamadılar
sen gidince bu gece buza kesti kadehler
rezili rüsva oldu hep kaşıklarda mezeler
yağmur koktu bir damlası düşmeden bütün şehir
ağzını açıp hasrete verdi kendini bir kaç kurumuş nehir
sen gidince bu gece üç yelkovan bir olup beni çok kötü dövdüler
öyle ki o üç akrep "daha da biz sokmayalım" dediler
çok acıdı canım tam da öptüğün yer
koynuma hep karıncalar girdiler
sen gidince bu gece
neyzen oldu tüm velîler
benle semâ ettiler



4.Mayıs.2012 - Ankara

Temize çekmeler

ağlama sevdiğim
yokluğuma ağlama
varlığıma ağlama
bir hüzündür ağlamak
beni hüzüne katma


18.Eylül.1996 - Taş Han / Tokat

en güzel düşüm

en güzel düşüm
ansızın öldüğüm
mümkünse bir dostun kollarında
ölürken
öldüğümden bir haber
dolu dolu güldüğüm
ve hala fallar baktığım
papatya yapraklarında


16.Eylül.1996 - Ankara

Temize çekmeler

şimdi son bir cümledir bu şehir
artık havada bir ayrılık kokusu
aklım başımdan gider
düşüme ceylan girer hû
     aşk bir yanılmamadır eğer tenin soğuksa
     ve her işin ters gidiyorsa
bir yerlerden giderayak
derde deva olmaz kelimeler
ben kendime gülerim
kendim bana ağlar hû


16.Eylül.1996 - Ankara

28 Nisan 2012

h

gözümün ucunda sestin
  dilimin ucunda ışık
içine onlarca sır koyduğum bir simli sandık
ki sen açmazsan
  ben bile görmedim nedir
sen alıp dudaklarını gittiğin zaman
  bilmedim sırrımı
  dert midir nedir

saçına döküldü sesim duymadın
  elim yanaında yandığı zaman
  söylemedi dlim lâl midir nedir

19 Nisan 2012

y

en güzeli yağmurların
benim yağdığım
hani sanki sen gibi
içinden serin rüzgarların geçtiği
camı çalıp çalıp kaçan
yaprakların havada uçuştuğu
hani camın kırık yerinden içeri sızan o kokunun
mumun alevine değince buhar olup da odaya dolduğu
en güzeli yağmurların
benim yağdığım
hani böyle
hani sanki
hani sen gibi

14 Nisan 2012

.

- Yeşim'e
ben
içinden geçtim senin
önünden geçtim
uyuduğun evlerin duvarlarına dayayıp başımı
rüyalarını gördüm
her düşüşünde seninle irkildim
sen bilmedin
gözlerinden geçtim uzaklara dalmış bakarken
bilmediğin dildeki şarkıları dinlerken sözlerinden geçtim
deniz dedin tuzundan
yağmur dedin suyundan
gece dedin karanlığından geçtim
bakacağın yerlerde bekledim hep
gideceğin yerlerden geçtim

ben
adından geçtim senin
gözlerinden geçtim
saçlarından, avuçlarından, boynundan, kokundan geçtim
içinden geçtim senin
sen bilmedin

12 Nisan 2012

veda

ömrümde olsun diye beklediğim kadınlar
sanki yan masada birer hoş sedâydılar
belki çok uzak gibi belki çok yakındılar
görüşürüz dedim ben oysa elvedaydılar

11 Nisan 2012

ebced

takvimin obirinde
aylardan nisan iken
ikibinonikide
ebcedini düşürdüm ay altında bu şehre

artık seni benden gayri
kim bilirse bilsin
kim koklarsa koklasın düşümdeki saçları
ışığa aldırmadan kavşağa giren araçmışım gibi
kim çarparsa çarpıp kaçsın umrumda değil
dirseğinin dirseğime değmişliğini alıp gidiyorum
dirseğinsiz diyarlara
ve çürütene kadar diseklerimi
dayayıp içiyorum tahtalara

ebcedini düşürdüm bu şehrin ortasında bahar açmış dallara
sen de riyakar olma
her zaman olmasa da
biraz beni hatırla

01 Nisan 2012

deyiş

Bu şehrin denizi yok
Yağmurları var
Ve yüzünü göğe çevirdiğinde
Uçuşan balonları
Ve ışıkları var
Sarı beyaz

Bil kendini artık
Sokul biraz


31.Mart.20120 - Ankara 

deyiş

İcimde bir cocuk
Sanki hiç böbreği yokmuş gibi
Bir fotograftaki boynunu büküşüne takılmış
Ha ölür ha ölmez
Ha ölür ha ölmez


Yağmura düşer gece
Benim ıslaklığım çok evvel
Ve sanki kalbur zaman
Ve bir gece icinde
bilmem kaçıncı defa
Düşüp kalırım kokunda
Sen bilmezsin seni
Adını mıhlarim ellerime
Ölmem senin çarmıhında
Sen bakarsın öylesine yüzüme

Bu mekanın adı çoktur
Senin adın bana düşmez
Gözlerinde gözüm gezmez
Düşüme düşer gözlerin
Seni sana derim sen bilmezsin
Bu şiir de böyle biter


Ben sanır
Kendini beğenirsin
Gece yağmur
Gece çorba
Gece avını düşürmüş ağına
Öğütür durur

Bu gece beni ağrıtır
Kapkara dallar batar böğrüme
Sen az biraz uzaktasın
Yağmurum düşmez üstüne
Ben gecer giderim sularına basıp
İslanır ayaklarım
Donsa da ellerim
Düşün girer düşüme

Isınırım yokluğunla
Kimse bilmez

 
31.Mart.2012 - Kuğulu Park Semaları

26 Mart 2012

yok bu efkar değil onu tanırım

yok bu efkar değil onu tanırım
keskin bir bıçak yüzünde yürümek gibidir
sana telefon etmek sanki zulüm
ya sesini duyamazsam korkusu
ilk hecemde tanırsın beni bu nasıl
yok bu efkar değil onu tanırım

apansız durur kapımda hüzün
hangi anımız ortak ki seninle
biri göz kırpsa seni düşünürüm
hava ayaza keser ben camın önündeyim
ne sen gelirsin ne ben beklerim
yok bu efkar değil onu tanırım

uzakta bir yabancıylasın hem de resmen
ve bir resmin bile yok bakayım mum aydınlığında
zaten böyle sarhoş kafaya hangi kafiye uyar
bir zamandır hep uzaklara gider
ardıma bakarım yolum önüme bakarım sen
tablada izmaritler birikir içimde büyük boşluğun

çalar kapımı ağustos böcekleri
aylardan böylesi ekim bu ne iş
sesin düşer kulağıma bir gece vakti
ağlasam ağlayamam içsem içerim
kopup gelir desem gökyüzünden bir efkar
yok bu efkar değil onu tanırım


9 Ekim 1998

bu şehrin adını sen koy

bu şehrin adını sen koy
   ben sadece senin olayım
   çekip gitme sabahlarımdan
         yorgun, bezgin, bıkkın uyanmayayım
bu şehrin adını sen koy
   mevsimi, günü, saati sen söyle
   istersen olmamış yerlerde buluşalım
         vaktinden çok önce orada olayım
bu şehrin adını sen koy
   çizilmemiş sokaklarında ben dolaşayım

Zaman mechul. Şiir defterindenki sıraya göre 2001 yazın ve Dalyan olmalı. Erbu'ya diye bir de atıf yazmışım.

sonrası

çığlığı yoktu bu vedanın
   her ne kadar bir elveda olsa da
doğanın normal bir seyri gibi
geçip gittik pencerelerimizden
   biraz saçlarımız beyazladı
   ve biraz fazla içtik bu aralar
   hepsi o

sanki gökyüzü bulutlandı
   ve yağmur yağdı
   ve kurudu yerler zamanla gibi
sanki gökgürültüsü biraz gecikti
   araya fazladan bir şimşek girdi gibi

doğanın normal bir seyri gibi
geçip gittik birbirimizin bahçelerinden
   çürümüş yapraklar bıraktık ardımızda
   bir daha yeşermeyecek hiç bir baharla


02.Eylül.2000 - Dalyan

ten

yansıdı
   suda suretim
   ayda gördüm yüzünü
bir tülün arkasında
   seyre çıktım falını
   mum oynadı bendirde
           defin zili kıpradı
   püf dedim
           söndü üç fitil
   gergefte ipek titredi
            bir yaprağı düştü gülün
   halkalandı damla damla
             yaprak yaprak kokan su
   bulutları deldi rüzgar
   yansıdı suda suretin
              tende canım oynadı
   hû

30.06.2000

23 Mart 2012

makam-ı sâbâ

karcığarın en can acıtıcı yerinde bir an soluklandı kanuni. soluğunu alabildiğince tutup sessizliği alabildiğince uzattıktan sonra tekrar makama indi. eş zamanlı düştü ilk yağmur damlası taksimin bir parçası gibi. kadehteki rakının miktarına bakmadan kafaya dikti adam, üzerine su içmedi. boş kadeh masaya değmeden dibinde bitti adamın meyhaneci. şişeyi bir soru işareti gibi uzatıp kadehe doğru adamın bilmem kaçıncı dendenini bekledi. karcığar dügâhta karar kıldı ve yağmur zamanını beklemeden peşreve geçti. damla damla düştü kadehe yağmur, beyaz beyaz dibe çöktü. tam darbukacıya parçaya girmesini işaret ettiği anda kanuni, bir damlanın süzülüp adamın gözlerinden yağmura karıştığını kimse görmedi

yıllar sonra o damlaya "senin adın sâbâ olsun" dedi bir mevlevi

gök ve yüzüm üzre söylenmiştir

Bir bakışıyla bütün dertlerimi benden alan o gökyüzü, şimdi baktığımda yerinde yoktu.
Bütün o gök çimle kaplanmıştı ve karıncalar koşturuyordu her yerinde.
"Sırtüstü çevirelim de nefes alsın" dedi biri
Dönmedim sırtüstü, gökyüzünün yüzüne bakmaya yüzüm yoktu.

17 Mart 2012

adının içinde bir kadın
yıldızlı karanlığında gecenin
taş duvarlara sürtüyor dudaklarını
söylecek sözlerini
karanlığa fırlatıyor
oysa ben
duyuyorum bütün ağladıklarını

mey havası

şimdi müzik susacak
ve gecenin karanlığı içinde
tüm ellerim buz gibi olacak
bir kadehin bir kadehe vurmasında çınlayacak adım
son notanın tınısı eskilerden bir suret çizecek duvara
sonra karanlık olacak
ve yalnız bir yıldız gibi bir aydınlık kalacak havada
sonra tabağın esaretinden kendini kurtaran bir çatal
yere düşüp çın çın bütün tüylerimi titretecek
kaldırım taşlarının arasında sokak lambalarının ışığını yansıtacak birikmiş sular
bir sigara izmariti ateşini teslim edecek dumana
sakin bir rüzgan bütün hırsını açık unutulmuş bir pencereden çıkartacak
pencere paramparça karşı koyacak ona
başımdan aşağı cam kırıkları
ansızın bütün gözlerimi üzecek

sonra
müzik bittikten çok sonra hatırlayacağım beni ağlatan o şarkının sözlerini
ve "kapatıyoruz" diyen meyhaneci
uzanıp kapatacak gözlerimi

17.03.2012 - Ankara

bir gülüşlük

bir gülüşlük canın vardı
hepsini aldım
ve geleceğe borçlu kaldın
hangi şarkıları seversin bilmeden
hüzünlü ve aşık bir makamda falında baktım
mevsimlerden neredeyse bahar gibiydi
yağmur sadece beni ıslatıyor sandım
senin adında vardı benim adım
bir adımda seni yenerim sandım

bir gülüşlük canın vardı
seni ağlattım
canın yandı
ömrüne borçlu kaldım

17.03.2012 - Ankara